The Twisted Tale Of Amanda Knox: Gerçek Adalet Hiç Bu Kadar Sorgulanmamıştı
The Twisted Tale of Amanda Knox, Disney+’ta yayında. Amanda Knox ve Monica Lewinsky imzalı dizi, adaletin kusurlarını çarpıcı bir dille ortaya koyuyor.

Disney+, uzun süredir gündemde kalmış bir davayı yeniden masaya yatırıyor. The Twisted Tale of Amanda Knox, sadece bir suç hikâyesi değil, aynı zamanda adaletin nasıl manipüle edilebileceğine dair çarpıcı bir anlatı sunuyor. Amanda Knox ve Monica Lewinsky’nin yürütücü yapımcıları arasında yer aldığı sekiz bölümlük yapım, izleyiciyi hem hukuk sisteminin açıklarını hem de medyanın etkisini sorgulamaya davet ediyor.
Knox ve Lewinsky’nin Perspektifi
Dizinin en dikkat çeken noktalarından biri, hikâyenin bizzat olayın merkezinde yer alan Amanda Knox tarafından yönlendirilmiş olması. Knox’un ifadesiyle, bu proje bir “vicdan muhasebesi” niteliği taşıyor. Ona eşlik eden isim ise geçmişte kendi skandalıyla gündeme gelen Monica Lewinsky. İkili, “toplumsal damgalanma” deneyimlerini projeye taşırken, izleyicilere sistemin acımasız yüzünü göstermek istiyor.
Ancak bu noktada bir eksiklik de göze çarpıyor: Meredith Kercher’in ailesi bu projeye dahil edilmemiş. Kercher’in kız kardeşi geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada, “Bizim için bu süreç hâlâ ağır ve acı verici. Bu yapımın bize faydası yok” sözleriyle tepkisini dile getirmişti.
Cinayet ve Medyanın Gölgesi
2007’de İtalya’nın Perugia kentinde, İngiliz öğrenci Meredith Kercher’in öldürülmesiyle başlayan dava, kısa sürede dünya medyasının gündemine oturdu. Knox ve erkek arkadaşı Raffaele Sollecito, medyada “Foxy Knoxy” imajıyla sunuldu. Dizi, işte bu medya manipülasyonunu ve önyargılı yargı süreçlerini güçlü bir şekilde gözler önüne seriyor.
Dizi Yapısında Tansiyon
Senarist KJ Steinberg, daha önce This Is Us ile bilinen bir isim olarak, bu kez gerçek bir davanın dramatik yönlerini işliyor. Dizi, Knox’un ilk gözaltısından başlayıp yanlış mahkûmiyet, dört yıl süren hapis, tekrar eden davalar ve nihai beraatine kadar olan süreci mercek altına alıyor. Özellikle soruşturmadaki hatalar – ölüm saatinin yanlış tespit edilmesi, Knox’un kullandığı “See you later” ifadesinin hatalı yorumlanması – detaylı şekilde aktarılıyor.
Karakterler ve Performanslar
Dizide savcı Giuliano Mignini, görev bilinciyle hareket eden ama hatalarıyla süreci karmaşık hale getiren bir figür olarak resmediliyor. Knox’un özel hayatındaki davranışları – sevgilisiyle öpüşmesi, çantasındaki kişisel eşyalar – delil gibi sunularak önyargıların nasıl adaleti gölgelediği gösteriliyor.
En çarpıcı performans ise Knox’u canlandıran Grace Van Patten’dan geliyor. Hem İngilizce hem de İtalyanca oynayan Van Patten, başta naif ve heyecanlı bir genç kadın olarak gördüğümüz Knox’u, dört yılın sonunda olgunlaşmış, yorgun ama güçlü bir karaktere dönüştürüyor.
Eksikleri ve Eleştiriler
Her güçlü yapım gibi bu dizinin de zayıf yanları var. Bazı bölümlerde kullanılan “Wes Anderson tarzı” girişler, ağır dramatik sahnelerle uyumsuz bir ton yaratıyor. Senaryo zaman zaman abartılı ve yapay cümlelere kayıyor. “Gerçek, kimse inanmazsa var olur mu?” gibi replikler, izleyicide fazla kurgu hissi bırakıyor.
Adaletin Kör Noktaları
Buna rağmen, dizi en önemli noktasını başarıyla vurguluyor: Adalet her zaman tarafsız işlemiyor. Toplumun önyargıları, medyanın yönlendirmeleri ve siyasi baskılar birleştiğinde masumiyetin bile kolayca gölgelenebileceğini gösteriyor. Özellikle asıl suçlu olan Rudy Guede’nin mahkûm edilmesine rağmen, kamuoyunun aklında hâlâ Knox’un isminin kalması, bu trajedinin en ironik boyutunu oluşturuyor.
Sonuç
The Twisted Tale of Amanda Knox, tüm kusurlarına rağmen izleyiciyi koltuğa çivileyen, temposu yüksek bir yapım. Gerçek olaylara dayalı olması nedeniyle sadece bir dizi değil, aynı zamanda modern adalet sistemlerinin sorgulanmasına açılan bir pencere. Knox’un trajedisini anlatırken, aslında hepimize şu soruyu sorduruyor: “Gerçek kime göre ve hangi şartlarda vardır?”