The Inheritance: Rob Rinder Bile Sıkıldıysa, İzleyici Ne Yapsın?
Channel 4’ün yeni yarışma programı The Inheritance, karmaşık kurgusu ve sıkıcı bölümleriyle izleyicileri hayal kırıklığına uğratıyor.

Channel 4’ün yeni reality yarışması The Inheritance, tanıtım aşamasında The Traitors benzeri bir heyecan vaat ediyordu. Ancak ilk bölümler itibarıyla ortaya çıkan tablo, ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığını işaret ediyor. Peş peşe katmanlı kurallarla boğulan ve yapay gerilim unsurlarına yaslanan format, eğlenceden çok kafa karışıklığı yaratıyor.
Kurgunun Ağırlığı Altında Ezilen Format
Dizi, 13 yarışmacının bir malikânede toplanmasıyla başlıyor. Senaryo, bu kişilerin sözde ölen bir zenginin mirasçıları oldukları fikrine dayanıyor. Her hafta yeni bir görevle karşılaşan yarışmacılar, topladıkları parayı ortak bir havuza eklemek yerine, aralarından bir kişiye vermek üzere oy kullanıyorlar. Bu fikir basit gibi görünse de uygulamada işler çığırından çıkıyor.
- “Aday” olan yarışmacılar odadan çıkarılıyor ve “jüri” geride kalarak kimin kazanacağına karar veriyor.
- Kazanan isterse tüm parayı alabiliyor ya da belirli kişilere bölüştürebiliyor — ancak diğer adaylara asla veremiyor.
- Paylaşım gizli yapıldığı için herkes kimin ne aldığı hakkında yalan söyleyebiliyor.
- En az paraya sahip olan kişi eleniyor, ama bu da belirli bir düzende ilerlemiyor.
Bu kurallar, yarışmanın amacını belirsizleştiriyor ve izleyiciyle duygusal bağ kurmayı zorlaştırıyor.
Oyuncular Karikatürleşiyor
Yarışmacı kadrosu klasik reality TV formülüne uygun şekilde seçilmiş: influencer öğrenciler, borç batağındaki inşaatçılar, stil sahibi sosyetikler ve kurnaz yaşlılar. Ancak bu çeşitlilik, karakter gelişimine değil; anlamsız klikleşmelere hizmet ediyor.
Katılımcılar klasik taktiklere başvuruyor: ittifak kurmak, başkalarını dışlamak, ağlayarak mağduriyet yaratmak. Ama ne ödül gerçek anlamda kıymetli hissediliyor, ne de dostlukların sonucu belirleyecek kadar etkisi var. Çünkü kimsenin kime ne verdiği ya da kimin kimi kandırdığı gerçekten anlaşılmıyor.
Görevler de İlgi Çekici Değil
Her bölümde yarışmacılara verilen görevler, örneğin şarap şişelemek ya da çiftlik hayvanlarını gütmek, hem sıkıcı hem de gereksiz uzunlukta. Görevlerin ortasında giren yorumcu klipleri, izleyiciye zaten gördüğü sahneleri tekrar tekrar anlatıyor. Bu da temponun düşmesine neden oluyor.
Sunucular Sahipsiz Formatın Sembolü Gibi
Programı birden fazla kişi sunuyor ama asıl görev Rob Rinder’da. Ancak Rinder’ın rolü kuralları kağıttan okumaktan öteye geçemiyor. Onun hedeflediği “sofistike kayıtsızlık” ifadesi, izleyiciye sadece can sıkıntısı olarak yansıyor.
Asıl tanıtım kozu olan Elizabeth Hurley, ölen malikâne sahibini canlandırıyor. Videolardan gelen teatral “Hello darlings, I’M DEAD!” replikleri, başta esprili gelse de birkaç bölüm sonra ağırlığını ve anlamını yitiriyor.
İzleyiciden Şimdiden Tepki Var
Fragmanın yayınlanmasının ardından sosyal medyada oluşan ilk ilgi, dizinin yayınlanmasıyla birlikte yerini soğuk eleştirilere bıraktı. İzleyiciler karmaşık kurallar, yapay ilişkiler ve düşük tansiyon nedeniyle programı izlemekte zorlandıklarını belirtiyor. “The Traitors gibi olacak sandım ama bu sıkıcılığın mirası çıktı” yorumları, programın aldığı ilk tepkilerden sadece biri.
Uzun Vadeli Bir Plan mı, Yoksa İlk Haftada Elenecek Bir Format mı?
Belki The Inheritance, daha sonraki bölümlerde kurduğu karmaşık sistemin içine ilginç twist’ler yerleştirir. Ancak şu anki haliyle, program izleyiciye bir neden sunmuyor. Ne bir entrika heyecanı yaratıyor, ne de sosyal manipülasyon becerisine dayalı zekice bir oyun izlenimi veriyor.
Yarışmanın amacı bulanık, akışı yavaş, ödül yapısı belirsiz, ilişkilerse yapay. Bu da izleyiciyi ekran karşısında meraksız, duygusuz ve kopuk hale getiriyor.